+90-212-706-1010

müstehcen yayın suçu

Müstehcen Yayın Suçu

Müstehcen yayın yapma suçu, TCK madde 226 kapsamına giren müstehcen ürünlerin basın ve yayın yoluyla yayını anlamına gelen bir suç tipidir. Genel bir tanıma yer vermek gerekirse müstehcenlik suçu TCK madde 226’da tanımlı müstehcen içeriklerin veya ürünlerin edinilmesi, bulundurulması veya kullanılmasıdır. Müstehcenlik ise, toplumun genel ahlak anlayışına aykırı olarak kabul edilen sesler, görüntüler, yazılar veya sözler gibi içerikleri/ürünleri ifade eder.

Türkiye’deki müstehcenlik suçu soruşturmalarının ve davalarının tamamına yakını müstehcen ürün buldurma suçuna ilişkin olduğu için sanki müstehcenlik suçu salt müstehcen ürünler depolamaktan veya bulundurmaktan ibaretmiş gibi yanlış bir algı söz konusudur. Nitekim bu tür ürünleri sadece bulundurmak değil, üretmek ve yayınını yapmak da yine suç teşkil etmektedir. Ayrıca müstehcen içerikleri kısıtlı müstehcenlik ve suç teşkil eden müstehcenlik olarak ikiye ayrımak mümkündür. Kısıtlı müstehcen ürün ve içerikler yalnızca çocuklara gösterilediğinde suç oluşur. Ancak içerik olarak suç teşkil eden müstehcen ürünler çocuklara gösterilmese bile bulundurulması dahi suç kapsamındadır.

Müstehcen Yayın Cezası

Müstehcen yayın suçlarının cezası diğer müstehcenlik suçu türlerine göre çok daha fazladır. Müstehcen yayın suçunun cezası yayının içeriğindeki müstehcenliğin niteliğine göre belirlenmektedir. Eğer müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlanmışsa, müstehcen yayınına aracılık eden kişi 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve 5.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu itibarla müstehcenlik suçunun cezası yayın suçlarında daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür.

Aleniyet Unsuru

TCK 226/1b kapsamında, müstehcen yayın suçunun oluşabilmesi için “aleniyet” unsurunun gerçekleşmiş olması gereklidir. Aleniyet, bir içeriğin herkesin görebileceği veya erişebileceği şekilde sergilenmesini ifade etmektedir. Kanun koyucunun “çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen sergileme” ile kastettiği durum, içeriğin herhangi bir engel olmaksızın fiziksel veya dijital olarak kamuya açık bir alanda bulunmasıdır. Örneğin, bir mağaza vitrininde sergilenen müstehcen içerikler ya da sosyal medyada herkese açık bir şekilde paylaşılan benzer içerikler bu kapsamda değerlendirilebilir. Buna karşılık, yetişkinlere yönelik müstehcen siteler üzerindeki içeriklere ancak belirli şartlar yerine getirildiğinde erişilebilmesi, “aleniyet” unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda tartışma yaratmaktadır.

Basın ve Yayın Yoluyla Müstehcenlik

TCK madde 6’da geçen “basın ve yayın yolu” kavramı, “her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar” olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme, doğrudan toplumun genel ahlakını korumayı hedeflerken, özellikle kitle iletişim araçlarının yaygın etkisini dikkate almaktadır. Burada “basın ve yayın yolu” kavramı, yalnızca geleneksel medya araçlarını değil, aynı zamanda internet mecralarını da kapsayabilecek şekilde geniş yorumlanabilir.

Basın ve yayın yoluyla müstehcenlik suçu açısından tartışılması gereken temel mesele, internet platformlarının bu düzenleme kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili fıkrası, yürürlüğe girdiği dönemde internet ve dijital platformlar gibi yenilikleri öngöremediğinden, bu tür mecralar açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, müstehcenlik suçunun koruduğu hukuki yarar göz önünde bulundurulduğunda, dijital mecralar aracılığıyla yapılan yayınlar da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Yargıtay içtihatlarında, internet yayınların basın ve yayın kavramına dahil edilip edilmeyeceği noktasında net bir çerçeve bulunmamaktadır. Bununla birlikte, internet üzerinden yayın yapan platformların kitle iletişim aracı olarak kabul edilmesi gerektiğine yönelik eğilimler mevcuttur. Örneğin, bir internet sitesinde herkese açık şekilde müstehcen içeriklerin yayınlanması, bu suçu oluşturabilecektir. Ancak, bu tür içeriklerin erişime kısıtlı platformlarda (örneğin, yalnızca abonelikle erişilebilen bir dijital ortamda) yayınlanması durumunda, “aleniyet” unsurunun mevcut olup olmadığı tartışılabilir hale gelmektedir.

Basın ve yayın kavramlarının dijital mecralara uyarlanması, yalnızca kanunun lafzıyla değil, aynı zamanda onun amacına uygun şekilde yorumlanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda, kanun koyucunun düzenlemenin yürürlüğe girdiği dönemde basın ve yayın araçlarının kitle üzerindeki etkisini dikkate alarak bu düzenlemeyi getirdiği, dijital çağda ise bu etkiyi internet platformlarının üstlendiği bir gerçektir. Dolayısıyla, dijital mecraların TCK 226/2 kapsamında değerlendirilebilmesi, hem hukuki yorum hem de yargısal içtihatlarla sağlanabilir. Ancak, bu noktada düzenleme eksikliklerinin yarattığı belirsizliklerin, uygulamada farklı yorumlara yol açabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak, müstehcen yayın suçu bakımından TCK 226/2’nin basın ve yayın kavramı ile dijital mecralar arasında nasıl bir ilişki kurduğu netleştirilmelidir. Bu düzenlemenin, çağın gereklerine uygun şekilde internet sitelerini kapsayacak şekilde yeniden alınması, suçun unsurlarının doğrudan tespit edilmesi ve toplumsal koruma amacına daha etkin şekilde ulaşılması açısından önem taşımaktadır.

Dijital platformlar açısından çocukların korunması ise ayrı bir boyut taşımaktadır. Günümüzde internetin yaygınlaşmasıyla, çocukların bu tür içeriklere erişimini engellemek, teknolojik önlemler ve düzenlemeler gerektiren bir alandır. Yaş doğrulama sistemleri, ebeveyn denetim mekanizmaları ve erişim kısıtlamaları gibi yöntemler, dijital ortamda çocukların korunması için geliştirilmiş araçlardır. Ancak, yalnızca bu tür mekanizmaların varlığı, içerik sağlayıcıların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kanun koyucunun amacı, bu tür içeriklerin tamamen çocukların erişiminden uzak tutulmasını sağlamaktır.

Müstehcen Yayın Yapma

TCK 226/2 ve İnternet Yayınları

TCK 226/2, basın ve yayın yoluyla müstehcen içeriklerin yayılmasını suç olarak düzenlemektedir. Ancak, kanunda “basın ve yayın” tanımlanırken, internet sitelerini açıkça düzenlemeyerek bunları kapsam dışı bırakıldığı görülmektedir. TCK 226/2’de geçen “basın ve yayın yolu” ifadesi, daha çok geleneksel medya araçlarını (gazete, dergi, televizyon vb.) kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanış tarihi ve teknolojinin gelişimi göz önüne alındığında, bu ifadenin doğrudan dijital platformları kapsayıp kapsamadığı açık değildir. Her ne kadar öğretide ve bazı yargı kararlarında internetin bir yayın mecrası olarak değerlendirilebileceği kabul edilse de, OnlyFans gibi kullanıcıya özel ve kontrollü erişim sağlayan platformların genel bir yayın aracı olarak nitelendirilmesi tartışmalıdır.

Yargıtay kararlarında, dijital platformların basın ve yayın kapsamında dahil edilip edilmeyeceği konusunda henüz net bir içtihat oluşmamıştır. Ancak, internetin ve dijital platformların kitle iletişim aracı olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, bu kavramların genişletilmesi gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır. Örneğin, sosyal medya platformlarında müstehcen içeriklerin yayınlanması, basın ve yayın yoluyla işlenen suçlar kapsamında değerlendirilebilir.

Ancak, TCK 226/2 kapsamında müstehcen yayın suçunun oluşabilmesi için müstehcen içeriğin “aleniyet” unsurunu barındırması gerekir. Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlar, genellikle geniş bir kitleye ulaşmayı amaçlayan araçlar aracılığıyla gerçekleştirilen eylemleri ifade eder. TCK 226/2’de yer alan “basın ve yayın” kavramları da bu bağlamda ele alınmalı ve bu araçlar vasıtasıyla gerçekleştirilen eylemlerin, doğal olarak bir aleniyet taşıdığı varsayılmalıdır. Yani, bir eylem basın ve yayın yoluyla gerçekleştiriliyorsa, bu eylemin geniş bir kamu kitlesine ulaşma potansiyeli taşıdığı varsayılır.

Müstehcen yayın suçu bakımından internet platformlarda aleniyet unsuru, geleneksel basın ve yayın araçlarından farklı bir değerlendirme gerektirir. Bu aleniyetin derecesi ve niteliği, somut olayda kullanılan yayın aracının özelliklerine bağlıdır. Eğer bir platformda içerikler herkesin erişimine açıksa (ör. YouTube’da herkese açık videolar), bu durum açık bir aleniyet teşkil eder. Buna karşılık, abonelik, ödeme duvarı ve yaş doğrulama gibi sınırlandırmalar getiren dijital platformlar bu “genel aleniyet” unsurunu zayıflatabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir.

Leave a Reply